19 Mart 2017 Pazar

Yılkı Atı

Özet Romanda yılkılık etmek sahibini biraz sıkar. Ama tabiatla haşır neşir olmuş bu açıkgöz köylü zaman zaman azan vicdanını susturur: “Bir ben yapmıyorum ya. Ben koymadım ya bu usulü. Hem Allah  rızkını verir vb.” Zor geçen bir kıştan sonra dağlarda, ovada kendi kendini kurtaran at, bahara kadar yaşayacak kuvveti gösterirse, sahibi tekrar işe koşmak için alacak. Sonraki kışa Allah Kerim! Doru, bir ahırda doğmuş, yanşlardaki başarısından dolayı el üstünde tutulmuş bir attır. Anlamaz bir türlü kendisini neden eve almadıklannı, köyün dışına gitsin diye boşladıklannı. Boşu boşuna giriştiği birkaç geri dönme çabasından sonra alır başını gider. Küsmüştür. Evinin kapısını kendisine kapatanlara karşı küskünlüğü keskin bir kişneme ile ilân eder. Ovada kendi gibi başka yılkılıkla karşılaşır. Çılkır bir çeşit dostluk kurulur aralannda. Terk edilmiş iki at bulmuştur birbirini. Sonra başka yılkı lıklara da rastlarlar. Aygır iyi bilir ovayı ve savaşmayı. Güçlü kuvvetli bir aygırdır. Kışa dayanacak kurdu parçalayacak, kurt larla karşılaşan atları savaş nizamına sokacak güçtedir, (ki de yardımcısı vardır kendi gibi. Ama diğerleri… Doru e Çılkır ilk defa kurtla karşılaşırlar. Aygır, kurtla ilk karşılaşan bu zayıf atlara karşı bir çeşit sorumluluk duyar, onları korur. Romanın  en güzel sayfalanndan olan yılkılıklarla kurtların savaşından arka planla kalmamakla beraber çok hazin bir hikâye daha vardır, kurdun hikâye si. Bu güç hayat Doru’ya göre değildir. Hastalanır ve arkadaşlarından ayrılarak bir köye sığınır. Bir köylü ona acır, bakar ve iyileştirir. İyileşir iyileşmez, ovaya git-mek ister Doru, Çılkır’ı özlemiştir. Ama Çılkır bir kurdun yemi olmuştur. Çılkır’ın kurda yem olduğu o manasız savaş da romanın en canlı sayfalarındandır. Romancı sadece beşerî duyguları işlemekte usta değildir. Bu romanda nefis tablolar meydana getiren tasvirler de var. Kış bitince sahibi Doru’nun peşine düşer. Göstermek istemese de ata karşı bir sevgisi vardır. Ata karşı olan ilgisi sadece menfaate mi dayanır yoksa sevgi mi? Belki ikisi de. Romancının karmaşık duygulan ifade ederken bu müphemliği vermesi de güzel. Duyguların pek azı tamamıyla açık ve tek basınadır. Doru’yu yakalamanın en güzel yolu tayını getirmektir. Ama o yumuşak, güzel, vakur. Doru, sert ve amansız bir kıştan sonra, canlanmıştır ve kendisinden en beklenmedik işi yapar. Tayının peşine düşüp evine döneceği yerde, tayını da peşinden sürükleyerek, eski  geçmiş günleri de hatırlatan bir hız la, ovada kaybolur, ibrahim onu bütün çabasına rağmen bulamaz. Sadece Doru değil tay da gitmiştir elinden. Romanın bu masalımsı bitişinde insanı sevdiren bir taraf var. Hikâye de okuyucu ile Doru âdeta birleşiyor. Onun ovaya salınmasına nasıl acıyorsa insan, soğuğun ürpertisi, rüzgârın sertliğini ve kurdun tehdidini benliğinde duyuyorsa, hikâyenin sonunda ahırına dönmesini candan destekliyor. Romanda kesin ve koyu çizgilerle iyi ve kötü ayrılmadığı gibi, son yıllarda roman ve hikâyelerimizde rastlanan kesif kötümserlik de yok. Abbas Sayar, şüphesiz ki atı, hatta insanı tanıyor, iyi ve kötü yanlarıyla seviyor da. Bu insan ve tabiat sevgisini ortaya koyarken rahat, seviyeli ve olgun bir anlatışa da sahip. İfadesi dolu ve canlı.Ana Fikir Abbas Sayar’ın Yılkı Atı uzunca bir hikâye. Yılkı at, başıboş bırakılmış at demek. Yazar ustaca, bu konuda hiçbir şey bilmeyen okuyucusunu aydınlatıyor. Uç türlü olurmuş yılkılıkları: İki türlüsü can yongası, bir türlüsü gözden çıkmışı, hesaptan düşülmüş, defterden silinmişi…Şahıslar ve Olaylar Romanın kahramanı olan Doru ve Çılkır adlı iki attır. Ayrıca Doru’nun sahibi ile bir de kurt olay örgüsünde yer almaktadır.Yazar Abbas Sayar , 21 Mart 1923 tarihinde Yozgat’ta doğdu. 1941’de Yozgat Lisesi’ni bitirdikten sonra 1945 yılında evlendi ve İstanbul’a yerleşti. Dört dönem İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Türkoloji eğitimi aldı ancak eğitimini yarıda bırakarak Yozgat’a döndü. Bir süre çiftçilikle uğraştı. Yeniden İstanbul’a giderek matbaa kurdu, 1953’te Yozgat’a dönerek İstanbul’daki matbaasında 15 günde bir çıkarttığı gazeteyi Yozgat’ta yayımlamaya devam etti ve böylece şehrin Bozlak adlı ilk yerel gazetesini çıkarttı. Yozgat’ın Bozok ve İleri gazetelerinde çeşitli yazıları yayımlandı. Kısa bir süre politika ile ilgilendi. Yozgat Demokrat Parti müteşebbis heyeti kurucuları arasında yer aldı ama politikaya olan ilgisini kısa zamanda yitirdi. Yazmaya şiir ile başladı. Toplam 6 şiir kitabı yayımladı. Bu kitaplar çok dar bir çevrenin dışına çıkmadığından bugün bilinmemektedir. Ancak daha önce yayımladığı tüm şiirleri 1992 yılında derlenip Boşluğa Takılan Ses adıyla kitaplaştırılmıştır. 1999’da ölümünden sonra derlenebilen şiir leri ise Şiirler adıyla yayımlanmıştır. 1950’lerde roman türüne geçti. İlk romanı Yılkı Atı’nı yazdıktan yaklaşık on – on beş yıl sonra 1970’de yayımladı. Yılkıya bırakılan bir atın doğadaki yaşam savaşını anlatan ve arka planda köy halkının yoksulluğu ve çaresizliğini sergileyen roman daha sonra filme uyarlanmıştır. Yılkı Atı’nı yayımladıktan sonra ikişer yıl arayla romanlarını yayımlamayı sürdürdü. 1972’de yayımladığı Çelo, radyo oyununa (Nebahat Abla’yı Yitirdik adıyla)uyarlanmış; 1974’te yayımladığı Can Şenliği ise TV1’de dört bölümlük bir dizi film olarak gösterime sunulmuştur. 11.07.1989 yılında Ayvalık Lisesi Edebiyat Öğretmen i Hanife Ender Sayar’la ikinci evliliğini yaptıktan sonra Ayvalık, Balıkesir’e yerleşti. Edebiyatın yanı sıra resim sanatı ile uğraştı. 1990’larda Ankara, Antalya, Ayvalık ve İzmir’de sergiler açtı. 04.08.1999’da yatağında uyurken, gece yarısına doğru fenalaşarak beyin kanaması geçiren Sayar, bir hafta sonra 12 Ağustos 1999 tarihinde-9 Eylül Ünv. Tıp Fakültesi-İzmir ’de hayatını kaybetti. Mezarı Yozgat’tadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder